boynu yardı
ve kafayı
ham bir meyve gibi
gövdeden kopardı
iri gözler kalakaldılar öyle
toza bulanmış
bir çift inci tanesi gibi...
Hani tartıya vursan
tüyden hafif kalır
bunca susup söylediğimiz
Yine de öyle bir yaşıyoruz ki
sanki hep yaşayacakmışız
sanki abı-ı hayat içmişiz!
sanki kazık çakıp şu fani aleme
bir gün çadırları dürüp
gitmeyecekmişiz
yani hiç
ama hiiiiiç
ölmeyecekmişiz gibi...
Kuytusunda ağladığım gecelere
andolsun ki
Tartıya vursalar
göz yaşım
bedenimi geçkin gelir
bedenlerin
paletler ve postallarla
çiğnendiği bir asırda
göz yaşının değerini
kaç insanoğlu bilebilir?...
Dedim ya
kılıç boynu yardı
ve kafa
kendi hakikatine savruldu
hayatın yalan ekseninden
gövde ter toprak içinde
can havliyle titreyedursun
kanlar fışkırmakta hala
ağzından
burnundan
ve muhtelif yerlerinden...
Bir göğüs kafeste
bir kalb sustu
bir toprak damlı evde
ışıklar söndü
bir çocuk
yolunu beklediğinin yolundan
elleri ve gözleri bomboş döndü
O kafa ki
kalın kaşları
ve gür sakalıyla
iri bir cüssenin
heybetini tamamlıyordu
-hani ekmek davasına-
çatlak ve nasırlı
ve namuslu
ve emektar
bir çift kocaman avuca
acımasızca hükmediyordu...
o toprak damlı evde her kes
gözleri eriyip akana değin
arkasından
çaresizce ağlıyordu...
Kılıç zalim bir hızla
boynu yardı
ve yiğit bir insanın katledilişi
kısaca ve özetle
sadece bu kadardı...
*
Bilâl Mardin