I.
Ağlamaklığıma gülme
kaç gecedir
ömrü dolmaya yakın
bir kelebek gibi
bir renk cümbüşü içinde
rüyalarımın civarında
dönüp duruyorsun
ama ne dönüp bakıyor
ne de konuşuyorsun
"küstün"desem değil
"sana bir fenalık ettim"desem
o da değil
lakin neden ses etmeden bu semah?
içimde bir sivas ihaneti taşımıyorum
ey rüyamın
ağzı var dili yok periparesi!...
ey kuşatıldığım cehennemde
düşlediğim irem haresi...
Karanlık bir geceden
göklerin ellerinde
kara katran bir karanlıkta
el yordamı tırmalayışlarla
gözlerimden kıvılcımlar saçmaktayım
gözyaşlarıma akseden yıldızları
şaşırıp şaşırıp yeniden saymaktayım
Birden bir efil dağ rüzgarı kımıldar
kendime geldiğimce
saklamanın manası yok
evladından kara haber gelen bir anne gibi
yüzümü yarıp dizlerime vurmaktayım
yani adamakıllı ağlamaktayım...
II.
Yurduma musallat olan yangının
alevleri kalbime uzanıyor
bir tavus tüyü gibi tutuşup
cızırtılarla büzülüyorum
hangi sözcükle daha iyi anlarsın
bilemem ama
ben bu gidişata
her şeyden çok
kahrolup üzülüyorum...
Ne zamandır
ağlayamıyordum
ne zamandır
insan yanlarıma uğrayamıyordum
nicedir rüyama da uğramaz oldu
yüzünün ışık tozu ışıldayışı
seni özlemekle kaç ömür tüketmişim
sen yine
bir akşam vakti bir çeşme başında
bir duvar dibinde
ya da bir ağacın yorgun gölgesinde
ya da bir gecenin
uykuya yakın vakitlerinde
her kes yarı ölümüne devrilende
kendinle kaldığında
ya da bir uyku eşiğinde
hatırlarmısın?
bin kerelerden bir kez daha
ocağına düşmüş
gibi sana nasıl akarmış
dizlerine kapanmıştım
Bu gecede bir çocuk halince
şarkı-şiir kuru bahane
içimdeki keder kasırgasına
ağlaya ağlaya hala çağırıyorum
gel de yasla yüzünü
bulanık camların birine
uzaktan da olsa
karanlığımın dipsizliğinden
gözlerimin sis perdesini aralayıp
bir uzun vakit bakakalayım
söylemene gerek yok zaten
çok geçmeden birileri geçer
onlar bizi bakışırken görmeden
yalnızlığıma doğru yollanayım...
*
*
Bilâl Mardin