Amatör bir şair,acemi bir ressam,meraklı bir yazar ve bestekâr bir müzisyen...


yurduma ve yarime dair...

21 Eylül 2009 Pazartesi

Olmadı işte!


Yeline yüz değmediğim
bir gül tufanı iklimdin
belki de bana
bir mektupla gelmesini beklediğim
mütebessim bir resim...
ama olmadı işte!
ne desem aleyhime delildir
senin hükmünce...
Mürekkebi kurumadan
yazılan tutanakların
boynum kırılmış olacak
bu aşkın yağsız ilmeğinde...
öldürmelere ölüm
ölümlere ölüm!
şen olsun darağaçları
ölen biz öldüren biz!...
Ne kadar markalı ve pahalı giyiniyor
ve ne kadar da ucuza satıyoruz
birbirimizi böyle!...
Söz konusu bir dostun hayatı olunca
enflasyon tavanları delip yıldızlara sıçrıyor
ve dostun ismi ağzımızda
yutulmaz bir zehr-i zıkkım oluyor...
Kimselerle hasbihâlim kalmadı
yazık ki annem-babam da dahil
bırakın söylesinler her ne söylüyorlarsa
zaten söylenmedik sözleri mi var
ben kadersize dair?!...
Her oturuşta
tekmil ölmüşlerin etleri ve iffetlerinden
ziyafetler çekilen
kalan kemiklerle biri diğerine devrilen
gıybet batağı sohbetlerden uzağım
köşe bucak sakınırım ki
değmesin onların lafzına dilim dudağım...
Her kim ağzını açsa bir diğerinden şikayetli
Her biri diğerinin düşüncesinde lanetli...
Ve lakin ben
ne zaman bir şey söyleyecek olsam
açtım defterimi yumdum gözümü
yazdım yazılasıları...dedim deyilesileri...
bilirler bilenler
pek de esirgemem hani söylenecek sözümü
yağmur olsalar damla işlemez bana
ben Diyarbekir surlarına dayarım yüzümü...
Olmadı işte!
ne desem yalan bileceksin
bundan zerre miktarınca incinmem
doğruyu söylesem sen inanmazdın
yalan söylesem kendim kanmazdım
Neyle telafi ederim ki
senden kalan
bu kainatlar dolusu boşluğunu?
çocuklara bile sorsan bilirler
o boşluğu dolduracak olanın
yalnız ve ancak sen olduğunu...
Öyleyse bir kuytuya çöküp
salya-sümük ağlayabilirim
sesimi duyan yok ne de olsa
gözlerimden taşıp
ayaklarının dibine akabibilirim
Sen yine de dönüp aldırma bana
kör olana değin ardından bakabilirim...
Ama yine de olmadı işte!
Ne birilerine içim uyandı
Ne de başım birilerinin dizlerine dayandı
Bu yüzden midir dersin
yalnızlığın vebası
bu kadar kudurup bana dadandı?
Kopuk bir kol olmak vardı oysa
Bir tutuklunun
"hayata dönüşünden"artakalmış olarak
aç bir itin ağzında olmak da dert değildi
hiç değilse o bile açlığına yenilip beni yemeyecek
götürüp eştiği bir çukura gömecekti
yani senin gibi
kurda kuşa yem olsun diye
böyle onursuzca terk etmeyecekti...
Biliyorum
"ben bu filmi daha önce de görmüştüm"
diyeceksin...
Yalan!...boyundan büyük yalan!
Ben filmi yaşıyorum
sen se sadece maroken koltuğunda
çerezlerin ve bilmem ne aromalı cikletlerinle
bir ucuz yosma kıvırtışıyla
şaklak-patlak seyrediyorsun
Sen bunca kuyruğu kapana kısılmış yalanı
nerelerinden uyduruyorsun?!
Evet her kes dediğinde haklı
üzerimdeki kara gömleklerce karamsarım
yıldızlarını söktüler gök yüzümün
yol iz bilmediğim bir yerlerde
yitmiş gitmişim
ışıltısına doğrulamıyorum
geceme yıldızlanan gözünün...
Sürü sürü çakallarla geçerler düşlerimden
salyaları damlamakta ısırık yerlerimden
okyanuslarla yıkansam karetmez
arınamam bana bunca ettiklerinden
ve hala çekiştirip parçalarlar
kanlar içinde sessizliğimi
Kimin şuh gülüşüyle avuturum ki
tebessümünden mahrum sensizliğimi?
Çağırıyorum yine çocuk ısrarlarımla
Gel diyorum onlardan olma
ellerimden çekme ahhh ellerini
gel düşler yurdumun telli gelini!...
Şair ne demiş;
"İnsan çocuktur gerisi kirlenme"
iyi de ben senin bir selamını
haketmeyecek kadar büyümedim ki!
Kime söylüyorum ki ben?
iyisi mi ben artık toparlanıp gideyim
sen de kalk kapını kapat
dön bir an önce
envai çeşit renk ve kepazelikte
dizilerin...çerezlerin...cikletlerine
çatlayıncaya kadar uyu kaygısız
zaten kapanmaya da gelmemiştim
senin o nankör dizlerine...
*
Bilâl Mardin