Amatör bir şair,acemi bir ressam,meraklı bir yazar ve bestekâr bir müzisyen...


yurduma ve yarime dair...

30 Ağustos 2009 Pazar

Yalnızlığımın başkentiyim


Seni göz yaşlarımla yıkayıp
hıçkırıklarımla duruluyor
nefesimle kurutuyorum
seni sevdiğimden mi nedir
pek bilmiyor olsam da
bunu hep yapıyorum...
Hayat amansız
imansız bir yokuş
hiç bir yanından yol vermiyor
emekleyip
sürüne sürüklene
bir devriliyor
bir doğruluyor
Bir de üzerime devrilen sensizliğin
ağırlığınca eziliyorum...
Ahhhh
O gülümseyişin!
yeter mi ki sadece
"güzel"demek?!
O gülüşte
ışıldayan günün ilk ışıklarını düşlemek...
O gülüş ki;bir ölüye yağsa
filizlenip dirilirdi
bilemezsin gelişini her duyduğumda
içimin sahrasına
nasıl bir çiçek tufanı
nasıl bir ilk bahar
nasıl bir kelebek seli serilirdi?...
Ölüme dek sana bakakalsam
ellerim ellerinden çözülmez
gözlerim gözlerine doymazdı
Şehir yıkılsa üzerime;
en fazla ezilir ölürdüm
hayâlin her uyku vakti
başucumda kıvrılmaz
rüyalarım tutuşmazdı...
Öyle bir yerdeyim ki;
gözlerim bakıyor
görmüyolar
kulaklarım dinliyor
duymuyorlar
ellerim uzanıyor
hiç bir şeye ermiyorlar
dilim döndüğünce
söyledim sustum
ama lisanımdan anlamıyorlar
Nedir başımdaki bu
baykuş uğursuzluğu?...
dudaklarım hayatın göğüslerinden
sadece yokluğu
ve yalnızlığı emiyorlar...
Elbet bir gün
ben de şu kahrolası
kahırlı kafamı
ölümün yastığına bırakacağım
Gayrı ne gelir ne gelmez
bilinemez
O günün gelişinden öte
hiç bir şeyin kesinliğinden
söz edilemez...
Uykuda unutulmuş yanlarımız var
uyandırmamız
zulalarda kayıplarımız var
arayıp bulmamız
Bu kör karanlığı
yana yakıla da olsa
aydınlığa çıkarmamız
ve özgürlüğün atı şahlanmışken
yelelerinden yakalamamız
yani arasız aralıksız
kanımız tırnaklarımızın dibinden
fışkırana dek
Çalışmamız
Çalışmamız
Çalışmamız gerek...
Nasıl unutulabilir ki?...
hapislerde
köy meydanlarında
bizi karga tulumba
yerlere sürüklüyorlardı
her bir tokatları inerken
esmer suratlarımıza
gözlerimizde şimşekler çatlayıp
göz pınarlarımız
kan akıyorlardı
postallarının ucunda ağızlarımız dağılıyor
dişlerimiz kırılıyorlardı
(....)
kanlarımızı yutuyor
yutkunuyorduk
Van gölü derinliğince
içimizden içimize
uğunup boğuluyorduk
Ya nasıl unutulabilir ki;
"Hayata dönüş operasyonları"nca
bizi diri diri yakıyorlarlardı
gözlerimizi oyuyor
burunlarımızı kesiyor
kulaklarımızı koparıyor
buynumuzu yarıp
kafalarımızı dizlerine yatırıyor
ve otuz iki kanlı dişleriyle
hunharca sırıtarak
"hatıra fotoğrafları"
bile çektiriyorlardı...
her yanımdan
her şeyimle
her eylemimle
asiydim...
baş kaldırıydım...
isyandım...
Şimdi bildin mi?...
bilemem ama
ben de en az
her bir insan kadar insandım...
Şimdi zindanlar
kendinden yıkanıp arınma evleridir
Şimdi zindanlar
cüret edilmeyen intiharların
astarı yüzünden pahalı semeresidir
Şimdi zindanlar
karanlıklara kapatılan
aydınlık yüreklerin
demir kapı aralarından
dışarıya sızan
ışıkları...ışıltıları...hüzmeleridir...
Binlerce yıl bir başıma
dört duvarla kalabilirim
çürüye çürüte
dehlizlerde yaşayabilirim
Ama bilesin aziz yurdum!
dilim dönmüyorsa bile
son nefesimi
senin adını söylemek için veririm...
Şimdi bildin mi beni?
Ben Mehmet Nur'un
Özgür'lerin ve Vedat'ların
yol arkadaşıyım
Yurdumun boynunda van gölü
gözlerinde dicle ve feratın
ağlamaklı akışıyım
Buradayım artık
O'nların hiç biri olmasa da
O'nlardan biriyim
Ben yalnızlığımın
ve uslanmazlığımın baş kentiyim...
*
Bilâl Mardin