Amatör bir şair,acemi bir ressam,meraklı bir yazar ve bestekâr bir müzisyen...


yurduma ve yarime dair...

8 Ekim 2009 Perşembe

Arsız ayrılık


Söylemem gerek
sesim suskunluğa hüküm giymeden
gözlerime ölümün
koyu karanlık perdeleri inmeden
söze gerek ne varsa
hani ertelenip duran
ertelendikçe azarıp kuduran
kangren acılara dair...
Ruhumun meram-ı lisânı
Ne beni kendimden geçirecek
bezekli beylik cümleler
ne anlamsızlıktan ibaret
yazılar ve şiirler
ne de içlerinde
yol iz bilmeden kaybolduğum
kokundan ve soluğundan
uzam uzak şehirler...
Bu susuşum
bu ağlamaklı duruşum
bu boynu vurulmuşlar gibi
başımı yerlere düşürüşüm
bir tokat olup patlasınlar diye
kıvılcımlar saçarak gözlerinden
ki darma dağın
dağılayım bakışlarında
bilesin diye senden olmak
nasıl cehennem taşkını alevlerden
daha yakıcı bir giysidir bana
göresin diye daralınca insan
sığmaz sığınmaz
hiç bir mazerete hiç bir yalana...
Artık malumun olsun
seni ne kadar özlediğim
seni düşlerken gözlerimden
sararmış sıska yanaklarıma
nasıl yaşlar dizdiğim
ve nasıl da aklı yitikler gibi
köşe bucak
bulurum diye gezindiğim...
Ortaçağ pazarlarında
haraç-mezat bir köle gibiyim
ne kadar da yok pahasına
gözden çıkarmış gibisin beni
bilmiyormusun hâla
benden vazgeçmekle
asıl kendinden el çektiğini
benden caymakla
aslında hayata yenildiğini
İkimizin biribirimizin
yokluğuna kurban gittiğini?!
gör diyorum
nasıl bir ibretlik hale salmışsın beni
kocaman bir leke gibi durur
alnımın orta yerinde sensizlik
utanıp arlanmak bizi aklamaz
böyle bir lekeyle
zaman geçip ömür dolmaz
yarılan yerlerin
yarıklarına yuvarlanmak
bizi bulandığımızdan paklamaz...
*
Bilâl Mardin